HAKSIZ FİİLLERDE KUSUR

Haksız fiil sorumluluğunun doğabilmesi için gerekli unsurlar 5 tane olup (zarar, fiil, kusur, hukuka aykırılık, illiyet bağı) bunlardan bir tanesi de kusurdur. Doktrinde de kusurun bu unsurlardan biri olduğu fikri hakîmdir.[1] Türk hukukuna bakıldığında, haksız fiil sorumluluğunun bir unsuru olarak düzenlenen ve TBK’ de tanımlanmamış olan kusurun tanımını yapma ödevi doktrin ve uygulamaya bırakılmıştır. Yargıtay ise kusuru,’’…hukuk düzeninin kınadığı, hoş görmediği, davranış biçimidir.’’ Şeklinde tanımlamıştır.2 Gerek TBK. Gerek TMK.’ de kusurun tanımı yapılmadığı için tanım birliğine varılamamıştır.3 Kusurun var olabilmesi için 3 şart gereklidir. Bunlar: Kusur ehliyeti yani failin ayırt etme gücüne sahip olması, kusurlu davranışın faile bağlanabilmesi ve failin hukuk kurallarına uygun hareket edebilme imkânıdır.[2]

1.      Kusurun derecesi ve çeşitleri

Haksız fiilin bir unsuru olan kusurun çeşitleri ve bunların dereceleri vardır. Bu dereceler ve çeşitler sorumluluğun doğması ve sınırın(tazminat miktarının) belirlenmesinde önemlidir. Bu çeşitler kast ve ihmaldir.[3] Doktrin ve uygulamada yerleşmiş olan kusur derecelendirmesi de, kast-ihmal biçimindedir.

Kast: hukuka aykırı sonucun bilinmesi ve istenmesidir. Kastta kişinin iradesi hukuka aykırı sonuca yönelmiştir. Kişi, bilerek ve isteyerek hukukça korunan bir değeri ihmal etmektedir. Kastta, kişinin davranışı örnek tipin davranışından bilerek ve isteyerek saptığı için kişiye kusur atfedilmektedir[4] şeklinde örnek Yargıtay kararında kastı tanımlayıp kusur atfedilmesinin sebebi açıklanmıştır.

İhmal: ‘’kişinin hukuka aykırı sonucu istememesi ancak böyle bir sonucun meydana gelmemesi için şartların gerekli kıldığı dikkat ve özeni göstermemesidir.’’ Şeklinde Yargıtay kararında ihmal tanımlanmıştır.[5]

Kast, bilerek ve isteyerek davranış biçimi olduğundan, kişiden kişiye değişmez. Fail dışındaki kişilerin davranış biçiminin ölçü alınması gerekmez.[6] Kastın sorumluluk hukuku açısından işlevi kusurun en ağır derecesi olmasıdır. Hâkim, BK.43 md.’sine göre hal ve mevkiin icabına ve BK.’nin md.44/2 Md. ‘sine göre müzayaka halini takdirle, tazminat tayin ederken kastı göz önünde tutmalıdır. Eğer fiil, kasten işlenmişse, zarardan daha az bir tazminata hükmedilmemelidir. Bazı haksız fiil çeşidinde ise kast sorumluluk için bir unsur sayılmaktadır. Ahlaka aykırı bir fiilin husule geldiği zararın tazmini failin kastına bağlıdır.9Ancak ihmalde farklı bir durum söz konusudur. Çünkü ihmalde gereken dikkat ve özenin gösterilmemesinden kaynaklanan bir hareket vardır bu nedenle ihmali kusurlu davranışın belirlenmesinde bazı ölçüler yani aynı hal ve koşullar altında bulunan aklı başındaki kişi ya da kişilerin eylem ve davranış biçimi esas alınır. Kastın tek türü ve derecesi olduğu halde, ihmalin değişik dereceleri vardır.[7] Bu dereceler ağır ihmal ve hafif ihmal olmak üzere iki tanedir.

a)        Ağır ihmal: bir kimsenin aynı olayda göstermesi gereken en basit dikkat ve özenin gösterilmemesidir. Örnek olarak Yargıtay bir kararında ‘’…normal doğumdan sezaryen geçiş mümkün iken bu yola başvurulmamasının doğumu gerçekleştiren hastane personelinin ağır ihmalinden kaynaklandığını…’’ belirterek ağır ihmalin gereken özen ve dikkatin gösterilmemesinden ortaya çıktığını vurgulamıştır.11

b)        Hafif ihmal: Normalin üstünde dikkatli, tedbirli, bilgili bir insanın göstereceği özenin bulunmaması ise hafif ihmaldir. Yargıtay 2018/5864 E. , 2019/7118 Kararında ‘’…davacı kooperatifinin para çekmeye yetkili diğer üyeleri başkan yardımcısı… ve muhasip üyesinin banka hesaplarını kontrol etmemesini…’’ hafif ihmal olarak değerlendirmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki kast ve ağır ihmal kusurun, ağır kusurunu; hafif ihmal ise kusurun, hafif kusurunu oluşturur. Hafif ihmalin sorumluluğa etkisi tazminat hukuku açısından önemlidir. Tazminatı etkileme açısından kast her zaman ağır kusur sayılmakla birlikte, ihmal duruma göre hem ağır hem de hafif kusur içinde yer almaktadır. Doktrin ve uygulamada da yerleşmiş olan ve alışılagelmiş kusur derecelendirmesi kast-ihmal biçiminde olmakla beraber,[8] kanun koyucu, kusurun ağırlığına göre uygulanacak hükümler bakımından ağır kusur-hafif kusur ayrımı yapmıştır İhmalin varlığını ve derecesini tayinde, net ve kesin bir ölçü olmamakla birlikte hâkim, önüne gelen her olayda ihmali ve derecesini ayrı ayrı tayin edecektir.

2.      Kusurun Sorumluluk Hukukundaki Rolü

Sorumluluk hukukunun temel amacı, ortaya çıkan zararın kim tarafından ne oranda tazmin edileceğinin tespitidir. İlke olarak zararı tazmin yükümlülüğü faile ait olacağından kusurun tespiti ve derecesi önem arz etmektedir. Bu itibarla sorumluluğun tayini ve tazminatın miktarını belirlemede kusur ve kusurun yoğunluğu önemli bir kıstastır. ‘’…işyeri hekimliği, işgücü sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman olan bir kardiyoloğunda yer alacağı bilirkişi heyetinden kusur raporu almak, verilen raporu dosyadaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirerek çıkacak sonuca göre karar…’’[9] Demek suretiyle tazminatın belirlenmesindeki kıstasa vurgu yapmıştır. Manevi tazminat talebinde bulunabilmek için kusur şartının aranıp aranmayacağına ilişkin olarak, doktrindeki hâkim görüş, bu hükmün, haksız fiil sorumluluğunu düzenleyen eBK m. 41/TBK m. 49’un bir uygulama alanı olduğunu belirterek eBK m. 41’in uygulanması neticesinde manevi tazminata hükmedilebilmesi için kusur unsurunun aranacağı yönündeydi. TBK m. 58’e nazaran özel hüküm niteliğinde olan TBK m. 56 bakımından da aynı sonuca varılabilir. Buna göre, kusur sorumluluğu söz konusu ise kusur unsuru aranacak; kusursuz sorumluluk söz konusu ise sorumluluğun koşulu olmadığından tazminat talebinde bulunabilmek için kusur aranmayacaktır.

3.      Kusur Teorileri

Kusur hakkında ortaya atılmış iki teori bulunmaktadır. Bu teoriler; sübjektif kusur teorisi ve objektif kusur teorisidir. Bu teorilerin beslendikleri husus kusurun kaynağıdır. Sübjektif teoriye göre kusur, faile göre değerlendirirken, objektif teori ise failin mensup olduğu toplumdaki orta seviyedeki bir insana göre değerlendirilir.

Sübjektif kusur teorisinde, önemli olan faildir. Failin içinde bulunduğu ruhi durum, düşünceleri, yetenekleri, eğitimi, yetiştirilme tarzı vb. şeyler faile yüklenecek kusurun derecesini belirler.

Objektif kusur teorisinde -objektifleştirilmiş kusur teorisi olarak ta adlandırılmaktadır – ise, önemli olan fail değil failin mensup olduğu toplumdur. Buna göre failin olayda ortalama bir kişinin nasıl davranması gerekiyorsa failde en az o şekilde davranmalıdır. Ortalama kişi nasıl tedbirler alıyorsa fail de en az o tedbirleri almalıdır. Öncelikle kişinin özgür bilinç ve iradesinden doğan ve yönlendirebilme yeteneğinin olduğu davranışları kendisine yükletilip böyle bir yeteneğin – ayırt etme gücünün – bulunmaması durumunda bu davranışlardan sorumlu olmadığı sonucuna varılmalıdır. Toplum düzeninin gereklerini ve hukukun gerçekçiliğini göz önüne alması ve hâlihazırda hukukun pek çok değerlendirmesinde esas alınan failin içinde bulunduğu sosyal gruba dâhil olan aynı şartlar altındaki orta zekâda, makul ve dürüst davranan ortalama tipe dayanması itibariyle hakkaniyete en uygun sonucu verecek objektifleştirilmiş kusur teorisi tercih edilmelidir. Doktrindeki hâkim görüş ve yargı kararları da bu yöndedir.

4.      Kusursuz Sorumluluk Halleri

Kusursuz sorumluluk halleri, TBK’ da ‘’kusursuz sorumluluk’’ başlığı altında düzenlenmiştir.[10] Bu haller kusursuz sorumluluğun dayandığı ilkelere uygun olarak hakkaniyet sorumluluğu[11], özen sorumluluğu[12] ve tehlike sorumluluğu’ dur.[13] Haksız fiil sorumluluğu, toplumun kaydettiği ilerlemeler neticesinde önemli değişimlere uğramıştır. Kara, hava ve deniz ulaşım araçlarının ve sınai tesislerinin her geçen gün sayıca önemli ölçüde artması sorumluluk şartı olarak kusurun aranmaması gereken hallerin olabileceği fikrinin kabulünü sağlamıştır. Haksız fiil sorumluluğu, toplumun kaydettiği gelişmelerin artması,  sorumluluk şartı olarak kusurun aranmaması gereken hallerin olabileceği fikrinin kabulünü sağlamıştır.[14] İnsanlığın bilimsel ve teknik olarak ilerlemesi ve makine kullanımının yaygınlaşması toplum için tehlike oluşturabilecek araçların üretilip kullanılmasına yol açmıştır. Bu nedenden dolayı ortaya çıkabilecek zararlarda kusur ilkesi yetersiz kalmaya başlamış zararın tazmini noktasında kusursuz sorumluluk hali ön plana çıkmıştır.

5.      Dikkat ve Özen İlkesi

TBK. Md.66-70 arasında düzenlenen kusursuz sorumluluk halleri, objektif özen yükümlülüğüne dayanmaktadır. Burada, kusursuz sorumluluğun kabul edilme sebebi sorumlu tutulan kişinin kendisine düşen dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemesidir.[15] Sorumlu olan kimsenin, hâkimiyeti altında bulunan kişi ya da kişilerin veya bir şeyin zarara sebep olmaması için gerekli dikkat ve özeni göstermesi beklenir. Bu denetim ve gözetim sorumluluğunu yerine getirmeyen kimse ihlali dolayısıyla meydana gelen zararı tazmin etmekle yükümlü olur. Sebep sorumlusunun ek kusuru bulunmamakla beraber, ihlal edilen özen yükümlülüğünün ağırlık derecesinin tazminat miktarına etkide bulunacağı yükümlülüğünün derecesine göre bir indirim yapılmasını isteme imkânının bulunmasının mümkün olması gerektiği doktrinde savunulmuştur. Dikkat ve özen ilkesine dayanan kusursuz sorumluluk hallerinde kanun koyucu, dikkat ve özeni gösterme mükellefiyeti olan kimseye kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanımıştır.[16] Adam çalıştıranın sorumluluğunda olduğu gibi burada da kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmıştır. Kurtuluş kanıtı ise, gerekli tüm özenin gösterilmesidir ve bu objektif kıstaslara tabidir. Hatta doktrin ve uygulamada bu hususta gittikçe daha sıkı koşullar aranmıştır. Buna göre sorumlu kişi veya kusursuz sorumlu ‘’gerekli dikkat ve özeni gösterdiğini veya bu dikkat ve özeni gösterseydi bile zararın kaçınılmaz olduğunu kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilir.[17]

6.      Hakkaniyet İlkesi

Bu ilkeye göre, zarar veren kusuru olmasa dahi hakkaniyet gerektiriyorsa meydana gelen zararı tazmin etme mükellefiyeti altındadır.[18] TBK. Md.65’te yer alan düzenleme bu ilkeye dayanmaktadır. İlgili hükme göre hakim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, kısmen veya tamamen giderilmesine karar verir. Yargıtay Kararında, ‘’…dosya kapsamında davalının taş atması sonucu polis memurları yaralanmışlardır. TBK’ nın 65. Maddesinde hakkaniyetin gerekli kıldığı konularda bu kişilerin verdikleri zararlardan tamamen ya da kısmen sorumlu tutulacakları belirtilmektedir. Davalının eskiden beri akıl hastası olup hâlâ 60 yaş civarında bulunduğu, malvarlığının bulunup bulunmadığı ve davacının devlet olması gözetildiğinde somut olayda hakkaniyetin tartışılması gerekir. Mahkeme bu konuyu irdelemeden yasa hükmünü belirtip davalının sorumluluğu yönünde hüküm kurmuştur. Bu şekilde bir incelemenin yapılmamış olması doğru olmadığı gibi davalının sorumlu tutulması durumunda, haksız eylemden doğan zararın eylem tarihindeki miktarı ile sorumludur. Anılan yön gözetilmeden yazılı şekilde verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.[19]

7.      Tehlike İlkesi

Tehlike ilkesi ise, başkalarının mal ve can güvenliğini tehdit eden ve zarar yaratabilen tehlikeli faaliyetler ya da nesneler nedeniyle kabul edilen bir ilkedir. Zarara yol açan fiil, can ve mal güvenliğini tehdit eden ve zarar tehlikesi yaratan faaliyetlerden kaynaklanmakta ise bu faaliyette bulunan kişiler kusurları bulunmadığı halde doğan zararlardan sorumlu tutulmaktadır.[20]

Tehlike ilkesinin hukuka aykırılığın mı yoksa kusurun mu tespitinde kullanılacağı hususunda doktrinde de görüş birliği bulunmamaktadır. Tehlike ilkesinin hukuka aykırılığın tespitinde başvurulabilecek bir kıstas olduğunu savunan görüşe göre, hukuka aykırılıktan söz edebilmek için ihlal edilecek yükümlülükler yazılı ya da yazılı olmayan hukuk kurallarından kaynaklanabilir. Bu görüşe karşılık diğer bir görüşe göre ise, bu ilke hukuka aykırılığa değil; kusura ilişkindir. Hukuka aykırılık, tehlike ilkesinin ihlalinden dolayı değil; bir mutlak hakkın ya da koruma normunun ihlal edilmesinden ya da kusursuz sorumluluk hallerinde sorumluluğu doğuran olayın gerçekleşmesinden kaynaklanır.25

Tehlike ilkesinin ihlalinin, bir diğer deyişle, güvenlik önlemi alma yükümlülüğüne aykırılığın hukuka aykırılık mı yoksa kusur tespitinde mi kullanılacağı tartışmalıdır. Kanaatimce tehlike ilkesine hem hukuka aykırılığın hem de kusurun tespitinde başvurulabilir.

8.      Adam Çalıştıranın Sorumluluğu

TBK. Md.66’ da düzenlenen kusursuz sorumluluk hallerinden dikkat ve özen ilkesinden kaynaklanan kusursuz sorumluluk halidir. TBK. 66/1 metni şu şekildedir; ‘’adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıranın sorumlu tutulabilmesi için Yargıtay tarafından ‘’…zararın çalışanın hukuka aykırı eyleminden doğması ve zararla, çalışanın eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması …’’ yeterli görülmüştür.26 Buna göre adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğunun doğması için, adam çalıştırma ilişkisinin bulunması, zararın bir üçüncü kişiye verilmiş olması, zararın işin görülmesi sırasında ve işle ilgili olarak verilmiş bulunması ve adam çalıştıranın kurtuluş kanıtı getirememiş olamaması gerekmektedir. Koşulların varlığı halinde ise adam çalıştıran zarardan sorumlu olacak ve zararı tazmin etmekle yükümlü olacaktır. Ayrıca adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.[21] Doktrinde de rücu hakkının doğması için çalışanın kusurlu bir fiille zarar vermiş olması gerektiği belirtilmektedir. Buna göre, hükümde yer alan “bizzat sorumlu olduğu ölçüde” ifadesi ile kastedilen, çalışanın kusurudur.[22]

9.      Hayvan Bulunduranın Kusursuz Sorumluluğu

TBK. Md.67/1’ de düzenlenen bu kusursuz sorumluluk hali ‘’bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür’’ demekle hayvan bulunduran kişinin kim olduğunu ve hayvanın zararından sorumlu tutulduğunu açıkça belirtmiştir. Yargıtay ise özel bir sorumluluk hali olduğunu vurgulayıp, hayvana dikkat, özen ve gözetim görevini üzerine alan ve ondan sürekli şekilde faydalanan kişi, hayvanı bulunduran sıfatıyla bu hayvanın sebebiyet vermiş olduğu zararları ödeme yükümlülüğü altındadır.’’29 İfadesi ile kanun hükmüyle aynı şekilde bu kusursuz sorumluluk halini tanımlamıştır. Ayrıca hayvan bulundurana, rücû hakkı tanınmış olup TBK. Md. 67/3’te düzenlenmiştir. Kanun hükmü bu konuda iki kişiden söz etmektedir. Bunlar, hayvanı ürküten diğer kişiler ya da hayvanı ürküten hayvanın sahipleridir.

Borçlar Kanunumuz ülkemizde hayvancılığın yaygın olduğunu, hayvanların genellikle kırsal kesimlerde taşınmazlara büyük zararlar verdiklerini; buna rağmen çoğu kez sahiplerini tespit etmenin mümkün olmamasını düşünerek zarara uğrayan kişilere sorumlu kişinin belirlenmesi ve uğranılan zararın tazmin edilmesini güvence altına almak amacıyla hayvan üzerinde hapis ve gerektiğinde hayvanı öldürme hakkı tanımıştır.[23] Buna göre bir kişinin hayvanı, başkasının taşınmazı üzerinde bir zarar verdiği takdirde, taşınmazın zilyedi, o hayvanı yakalayabilecek, zararı giderilinceye kadar alıkoyabilecek, hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı etkisiz hale getirebilecektir.[24] Alıkoyma hakkının doğabilmesi için hayvan sahibinin kusursuz sorumluluğunun koşulları bulunacak ve hayvan tarafından bir taşınmaza zarar verilmiş olması gerekmektedir. Hayvanı etkisiz hale getirme hakkının doğabilmesi için ise, alıkoyma hakkının koşulları mevcut olmalı, durum ve koşullar hayvanı etkisiz hale getirmeyi gerektirmeli, diğer bütün önlemler hayvanı etkisiz hale getirmemeli ve taşınmaza verilen zararın önlenmesi için hayvanın öldürülmesinden başka çare bulunmamalıdır.[25] Koşulların varlığında taşınmazına zarar verilen kişi hayvanı alıkoyabilecek veya etkisiz hale getirebilecektir.

10.  Yapı Malikinin Kusursuz Sorumluluğu

Yapı malikinin sorumluluğu, TBK. Md. 69’ da düzenlenen kusursuz sorumluluk halleri içinde yer almaktadır. İlgili hükme göre; bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Koşulları ise dört tanedir. Bunlar: bir bina ya da yapı eserinin bulunması, yapı maliki ve intifa ya da oturma hakkı sahibi bulunması, zarara yapım bozukluğu veya bakım eksikliği sebep olmalı(burada yapım bozukluğuna, yapılan şeyin özgülenen amacına uygun olmaması girerken bakım eksikliğine ise kullanmaktan dolayı hasar gören şeyler girmektedir.) ve illiyet bağını kesen sebeplerin bulunmamasıdır.[26] illiyet bağını kesen sebepler ise Doktrinde zarar görenin ağır kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru ve mücbir sebep olarak kabul edilmektedir. Bina veya diğer yapı eseri sahibi, kusursuz sorumluluğunun koşulları gerçekleştiğinde, doğan zararı tazmin ile yükümlü olacaktır.[27] Bu kusursuz sorumluluk halinde yapı malikine, kurtuluş kanıtı getirme olanağı tanınmayıp, malikin ancak illiyet bağını kesen sebeplerin varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabileceği Yargıtay kararlarında belirtilmiştir.[28] Ayrıca burada, TBK. Md.69 uyarınca, bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurdan dolayı sorumlu olacağı da Yargıtay kararlarında belirtilmiştir.[29] Burada TBK. Md.69/3’ e değinmek gereklidir. İlgili maddeye göre ‘’sorumluların bu sebeplerde kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.[30] Böylece, bina veya diğer yapı eserlerinin neden olacağı zararlardan dolayı sorumlu olan malikin veya intifa ve oturma hakkı sahiplerinin de kendilerine karşı sorumlu olan kişilere rücu hakkı tanınmıştır.

11.  Taşınmaz Sahibinin Kusursuz Sorumluluğu

Taşınmaz sahibinin kusursuz sorumluluğu TBK. Md.69 da düzenlenip bir özen sorumluluğu olduğu vurgulanmıştır. Bu kusursuz sorumluluk halinde ise bazı koşulların varlığı aranmaktadır. Koşullar beş tane olup sorumluluğun doğması için her birinin varlığına ihtiyaç vardır. Bunlar, bir taşınmazın bulunması, taşınmazın bir sahibinin bulunması, zararla mülkiyet hakkının kullanılması arasında illiyet bağının bulunması, zarar mülkiyet hakkının aykırı kullanılmasından doğmalı ve illiyet bağını kesen sebeplerin varlığının bulunmamasıdır.[31] Koşulların varlığında ise taşınmaz sahibi doğan zararları tazmin ile yükümlü olacaktır.[32] Ayrıca zararı tazmin etmek zorunda kalan taşınmaz sahibinin, TBK. Md.62’deki genel hükme dayanarak buna sebebiyet veren kusurlu veya sözleşme ilişkisi içinde bulunduğu kişilere rücu hakkı vardır. Tehlike Sorumluluğu

Bu sorumluluk hali, TBK. Md.71/1 de düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre önemli ölçüde tehlike arz eden işletmenin faaliyetlerinden doğan zararlardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsil olarak sorumlu olacakları belirtilmektedir. Yasa bu hükmüyle hukukumuzda ‘’tehlike esasına dayanan genel bir kusursuz sorumluluk’’ halini kabul etmiştir. TBK. Md.71/2 de ise ‘’önemli ölçüde tehlike arz eden işletmeden’’ ne anlaşılması gerektiği düzenlenmiştir. Buna göre ‘’bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme olduğu kabul edilir.

Tehlike sorumluluğunun koşulları ise iki tane olup bunlar: Bir işletme faaliyetinin bulunması ve bu faaliyetlerin önemli ölçüde tehlike arzetmesi’ dir. Koşulların varlığında doğan zararlardan ise kimin sorumlu olacağında ikili ayrım yapılmıştır. Buna göre, işletme, faaliyetinin izinle yapılmış olması durumunda, doğan zarardan sorumlulukta ‘’denkleştirme’’ ilkesi kabul edilmiştir. Bu ilkeye göre faaliyetini izne tabi olarak yapan işletme sorumluları ile zarara uğrayan kişiler arasında fedakârlığın denkleştirilmesi gündeme gelecektir. İşletme faaliyetinin izinsiz yapılması durumunda ise doğan zararın tamamından TBK. Md.71/4 hükmünün yorumundan işleten sorumlu olacaktır.[33]

12.  Motorlu Araç İşletenin Kusursuz Sorumluluğu

Trafik kanununda, işleten veya bağlı olduğu teşebbüsün sahibi için öngörülen sorumluluk TBK. Md.86 hükmünden de anlaşılacağı üzere bir tehlike sorumluluğudur. Karayolları Trafik Kanununda ise bu sorumluluk türü, işleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahiplerinin hukuki sorumluluğu başlığı altında düzenlenmiştir. Buna göre, Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne, yaralanmasında yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa motorlu aracın işleteni bağlı olduğu teşebbüsün sahibi doğan zarardan müteselsil olarak sorumlu tutulur.[34]

Araç işleten, araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görünen veya aracın uzun süre kiralama, ariyet veya rehini gibi hallerde kiracı ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufta bulunduğu ispat edilirse bu kişi işleten sayılır.42 Yargıtay, kanun koyucunun araç sahiplerine, kusurları olmasa dahi rücu edebileceğini ayrıca hakkaniyete uygun olarak karar verilebileceğini de belirtmiştir.[35] İşletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluktan kurtulması TBK. Md. 86 da düzenlenmiş olup, işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi kendisinin veya eylemlerinden sorumlu bulunduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya kaza görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur denmektedir. Buna göre işletenin veya araç işleticisinin sorumluluktan kurtulabilmesi için sayılan şartları kanıtlamış olması gerekmektedir. Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşumunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse hâkim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirecektir.

Motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunanlar ise, KTK. Md. 104/1’e göre motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunan teşebbüs sahibi gözetim, onarım, bakım, alım-satım, araçta değişiklik yapılması amacıyla veya benzeri bir amaçla kendisine bırakılan bir motorlu aracın sebep olduğu zarardan dolayı işleten gibi sorumlu tutulacaklardır. Aracın işleteni bu zarardan sorumlu olmayacaktır.

Çalınan veya Gasp edilen araçlarda sorumluluk ise, KTK. Md. 107/1, motorlu aracı çalan veya gasp eden kimse araç işleten gibi kusursuz sorumludur. Çalınmış veya gasp edilmiş olduğunu bilen veya bilmesi gereken araç sürücüsü de bu kişiyle birlikte müteselsilen sorumlu olacaktır. İşleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden birinin aracın çalınmasında veya gasp edilmesinde kusurlu olmadığını ispat ederse sorumlu tutulmaz. Ayrıca aracın, çalındığını veya gasp edildiğini bilerek araca binen kişilere karşı sorumluluk kusursuz sorumluluk değil, genel hükümlere dayanan TBK. Md.49’ daki kusur sorumluluğudur. Hatır için ise, birinin araca alınması ya da taşınması durumunda doğan zarardan dolayı sorumluluk genel hükümlere tabi olacaktır. Hatır taşımacılığı, bir kimseye karşı duyulan sevgi ile araca alınmasıdır veya kullanmak için verilmesidir. Yargıtay da gezdirmek için arabaya kişilerin alınmasını hatır olarak saymıştır.[36] Hatır ile araç kullanılması veya kişinin taşınmasında, 3. Kişiye zarar verildiği takdirde hatır için aracı kullanmak üzere alan kişi uzun süre için aracı almışsa, bu süre içinde 3. Kişiye verdiği zarardan dolayı araç işleten olarak sorumlu tutulacaktır. Buna karşılık araç kısa süre için alınmışsa ve 3. Kişi bir zarara uğramışsa bu zarardan aracın maliki araç işleten olarak sorumlu olmaya devam edecektir. Hatır taşımacılığı yapıldığını ispat önemli bir sorundur. Bu iddialar her türlü delille ispat edilebilecektir. Hatır taşımacılığı iddiasını ilişkin savunma değerlendirilirken mahkemece hatır için olup olmadığı tarafın yakınlığı hatır için taşımanın kimin arzusu ne amaçla yapıldığının araştırılması için varsa cumhuriyet savcılığı dosyasının getirilmesi gerekecektir.[37]

13.  Ev Başkanının Sorumluluğu

Dikkat ve özen ilkesine dayanan olağan sebep sorumluluğundan bir başkası TMK. Md.369’da düzenlenen ev başkanının sorumluluğudur. Ev başkanının sorumluluğu, kusura dayanmayan, yasal gözetim ve özen ödevinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan bir sebep sorumluluğudur.[38] Ev başkanı ise TMK. M.369 hükmünün yorumlanmasından, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin bakımını, gözetimini üstlenen kişidir. Sözleşmeye bağlı olarak da kurulabilir. Örneğin, sağlık kurumları sözleşmeden dolayı ev başkanıdırlar. Bu sorumluluğun doğabilmesi için bazı şartlar öngörülmüştür. Bunlar; ev başkanlığı ilişkisinin bulunması, ev başkanlığına tâbi olan kişinin başkasına zarar vermiş olması, ev başkanının kurtuluş kanıtı getirmemiş olmasıdır.[39] Bu şartların varlığı halinde ev başkanı, sorumluluğu altında bulunan kişinin verdiği zararlardan dolayı sorumlu olacaktır ve doğan zararı tazmin tazmin etme yükümlülüğü altına girecektir.

SONUÇ

Sorumluluğun doğumu için kusurun aranmadığı kusursuz sorumluluk hallerinin artması ve tehlike sorumluluğunun genel bir hükümle düzenlenmesi neticesinde kusur kavramı, eski önemini yitirmiş gibi görünse de bu bir yanılgıdır. Zira kusur, halen haksız fiil hukukunun temelinde yer almaya devam etmektedir. Kusursuz sorumluluk hallerinin ancak sıkı koşullara bağlı olarak çeşitli tipler biçiminde düzenlendiği göz önünde bulundurulduğunda kusur sorumluluğunun, haksız fiil sorumluluğunun doğumundaki yeri kolaylıkla fark edilecektir. Ayrıca kusur sadece sorumluluğun doğumu bakımından sınırlı değil, aynı zamanda sorumluluğun doğumu için kusurun aranmadığı kusursuz sorumluluk halleri bakımından da önemlidir. Zira kusur, kusur sorumluluğunda isnat kriteri işlevinin yanı sıra hem kusur sorumluluğunda hem de kusursuz sorumluluk hallerinde tazminat miktarının belirlenmesinde gerek sorumlu kişinin kusuru olarak gerekse zarar görenin kusuru olarak ayrıca önem taşımaktadır.

KAYNAKÇA

  • https://tez.yok.gov.tr
  • https://dergipark.org.tr
  • https://karararama.yargıtay.gov.tr
  • https://www.kararara.com
  • Helvacı/Kocabaş Borçlar Hukuku Genel Hükümler Pratik Çalışmaları 2. Bası 2017 İstanbul
  • Kılıçoğlu, Ahmet Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. Bası 2019 Ankara
  • Eren, Fikret Borçlar Hukuku Genel Hükümler 24. Bası 2019 Ankara
  • Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 14. Bası C.II, 2018 İstanbul

[1] FEYZİOĞLU, N., Borçlar Hukuku Genel Hükümler C. II., s.471 2Yarg. 9.hd. 26.04.2016 E. 2014/33535 K. 2016/10473 3 YHGK. 2014/77E.,2015/1712K.

[2] TMK. Md.15

[3]Yarg. 9.hd. 26.04.2016 E. 2014/33535 K. 2016/10473

[4]Yarg. 9.HD-101 ,Yarg. 9.hd. 26.04.2016 E. 2014/33535 K. 2016/10473

[5]Yarg. 9.hd. 26.04.2016 E. 2014/33535 K. 2016/10473

[6] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.409  9 BK. M.41/3

[7] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.409 11Yarg. 2016/28428 E. , 2019/12940 K.

[8] Oğuzman, M. Kemal/Öz, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler C.: II, İstanbul 2014, s. 53.

[9]Yarg. 2012/21-1121 E. , 2013/386 K.

[10] TBK. M.65-71

[11] TBK. M.65

[12] TBK. M.66-70

[13] TBK. M.71

[14] Kayahan, Şaban Borçlar Hukuku Genel Hükümler 2.B Ankara 2010 s.192

[15] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.415

[16] TBK. M.66/2

[17] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.416

[18] Aydın, Remzi Borçlar Hukuku  3.Bası İstanbul 2010 s.412

[19]Yarg. 4. Hd., 15/05/2003 T., 2003/1190 E., 2003/6352 K.

[20] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.416 25 Eren, Borçlar Hukuku, s. 612, Oğuzman/Öz, C.:II, s. 21 26Yarg. 3.Hd. 2012/23133 E. , 2013/13 K.

[21] TBK. M.66/4

[22] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.440 29Yarg. 19/11/2015 T. , 2015/272 E.

[23] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.443

[24] TBK. M.68 ‘’Alıkoyma Hakkı’’ kenar başlığı altında

[25] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.444, 445

[26] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.453-461

[27] TBK. M.69

[28]Yarg. 3.Hd. 11/04/2016 E. , 2015/8147 K.

[29]Yarg. 2005/11830 E. , 2007/3191 K.

[30]Yarg. 2005/11830 E. , 2007/3191 K.

[31] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.465-467

[32] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.467

[33] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.474

[34] KTK. M.85 42

Yarg. 2004/7697 E. , 2005/1387 K. – 966/5012 E. , 8989 K. – 1977/9039 E. , 1978/6802 K.

[35]Yarg. 2002/201 E. , 2002/755 K.

[36]Yarg. 17. HD. 2016/4159 E. , 2016/7668 K.

[37]Yarg. 17. HD. 2016/9551 E. , 2017/1562 K – 2016/10794 E. , 2016/11574 K.

[38]Yarg. 2013/3-1373 E. , 2015/787 K.

[39] KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler 23. B, s.447-451

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir